Anneke Schollaardt neemt gedicht van Ali Şerik in haar kunstwerk op. 2017

Anneke Schollaardt heeft de eerste twee regels van mij gedicht op genomen in haar kunstwerk wat ze voor de Vereniging voor Penning Kunst, “Jaarpenning 2017” heeft gemaakt.

Wie ben ik

Ik zit verscholen in de schoonheid
waaruit wij allen zijn geboren.
Met jou wil ik op reis
om al mijn gevoelens te ontdekken,
hoe mooi en tragisch ze ook mogen zijn.

Als een blad verzamel ik de tijd.
Uit het vuur van het verlangen
valt de hemel neer op je schouders,
langzaam open ik mijn ogen.

Raak mijn lichaam
voel hoe het trilt met de wind.
Open de poort van mijn ziel
raak mijn lippen
proef het zout van mijn tranen.

Raak elke dag opnieuw het water.
Hoor mijn stem druppelen op je huid
een muur die voor de laatste keer omvalt
in de rivier die onze aanwezigheid wegspoelt.

(Dit gedicht is de tweede versie dat in 2009 is geschreven voor het project kunstvaarroute Amersfoort.)

In de verzamelbundel “Heimwee naar huiswerk” is het werk van Ali Şerik opgenomen. 2017

In de verzamelbundel “Heimwee naar huiswerk” is het werk van Ali Şerik opgenomen.

SPREEKBEURT OP EEN BASISSCHOOL

Op de basisschool houdt een kind
een spreekbeurt over de vrede
Eigenaardig voor een kind van tien
dat geen oorlog heeft meegemaakt
Heel voorzichtig zegt het
dat vrede liefde is
Een volwassene zal dit als een cliché beschouwen
ook in de oorlog is er liefde
er wordt volop gevreeën met de bezetters
Het kind zegt
in de oorlog sterven ook konijnen
Blijkbaar houdt dit kind veel van dit soort dieren
Dat zal een volwassene niet denken
die zal eerder zeggen
in de oorlog sterven ook kinderen
Het kind fluistert
er zullen huizen worden verwoest
waarin je niet meer kunt slapen
Een volwassene denkt eerder
waar moeten ze al die ontheemden opvangen
het liefst in de buurlanden
De volwassene weet
dat hij geen buurland heeft dat nu in oorlog is
Het kind laat een landkaart zien
waar de oorlog op dit moment zijn bommen laat vallen
Een volwassene is er meer in geïnteresseerd
welke partij zijn steun verdient
Dan eindigt de spreekbeurt
Een volwassene zal deze spreekbeurt als waardeloos beschouwen
maar toch krijgt het kind een voldoende
omdat de juf bang is om de vrede een onvoldoende te geven

Hollanda’da yaşayan türkiyeli şairler Şiir Antolojisinde Ali Şerik’in şiirler 2018 Balad Şiir Vakfı

Hollanda’da yaşayan türkiyeli şairler Şiir Antolojisinde Ali Şerik’in şiirler, 2018

YORGUN SULAR

Kuşların ve çiçeklerin adlarını teker teker unuturum
artık kesik bacağı taşıyan bir vücut gibi büyüyor kent ve hasta kalbim
dolaşmak istiyor ağustos ortasında bozkırda savrulan kuru bir ot gibi
Betona, taşa, asfalta hapis ediyorum duygularımın yeşilliğini
kurtulmak sanki mümkün değil bu gelişen cilt yarasından
Büyüyen bir dünyaya, küçülen sevgime
kına yakıyorum, zehirliyorum her akşam vakti
gözlerime damlayan samansarsını

Cep telefonlarıyla ziyaret ediyorum
hastanın ziyaretçi bekleyen acılarını
Adlarını ayıklayamıyorum patikaların
vazgeçiyorum koşmaktan, uzaklaşan
dostlukları kuru bir gül gibi asıyorum güneşin altına
Her sabah unutulmak üzere olan
yaşanmamış bir gün intihar eder etimde
kuşların gri kanatlarının altında
Çiçekler kırmızı rengini yitirir
öfkenin karamsarlığında
çoğalan yalnızlığım, tespih ipini koparır kardeşliğin
Unutmak için meydanlarda haykıran sessizliği
hayvanat bahçesindeki hayvanları salarım
kentin içine, ölümlerinden kaçsın diye, benden önce

Günlerdir yürüyorum hiçbir yere varmamak için
uçuruma yuvarlanan bir yolcu aracın sürücüsüyüm sanki
acılar içinde bakıyorum damarımdan damlayana
Orman yangının ilk kıvılcımlarını sarmış
arkadaşlığın külleşen duygularını, şu an
söyleyecek hiçbir anlamlı sözcük yok
olmaz da zaten, artık hep kendim için konuşuyorum
Yakılacak hesaplarım var, duvak duvak tutuşturmak
istiyorum elbisemin içinde unutulan bedenimin zaman dilimini

Duygularım sanki dağdan yuvarlanan koca bir kaya
aşındırıyor kemiklerimi; köle olduğumu
düşünmeye çalışıyorum, emeğinden, böbreğinden başka
pazarlayacak hiçbir şeyi olmayan
Fakat emeğin rengini unuttum, kokusunu da, tadını da
içindeki işçiliğin tasasını da, öfkesini de
Göle yüzme bilmeyen biri gibi atıyorum kendimi
yatağın üstüne, bitkinim; boğulurum diye bir irkilme
yorganın altında, nefes almak için çırpınmaktayım
avucumun içinde pelte gibi gökyüzü
Vücudumu sıtmalara bırakan, katılaşan, yoğunlaşan cinayetler
geri dönmek için kırar grevlerdeki halay zincirini
Gün hasret, kanadını açan kuşların kente yapacağı saldırıya

DÖNÜP BAKTIM DIŞARI

Aynanın karşısına geçip
üstümdeki yeleği çıkartır gibi
öfkeyi çıkardım yüreğimden
Pencereye yaklaşıp baktım dünyaya
dünya hiç değişmemişti
Tekrar yaklaştım aynaya
yüreğimdeki acıyı çıkardım
üstümden kazak çıkartır gibi
Dönüp baktım dışarı
her şey yerli yerinde duruyordu
Bu sever yüreğimdeki sevgiyi çıkartım
merakla koştum aynı pencereye
güneş her zaman ki gibi
aynı görkemiyle orada duruyordu
ısıtıyordu yeryüzünü
Düşüncemi şapkamı çıkartır gibi
çıkardım beynimden
Aynanın karşısından ayrılmadan
başımı çevirip baktım dışarı
Uzaklarda bir şahin uçuyordu
her zaman ki gibi muhteşem ve tek başına
Sonra kapı açıldı
aynanın önünde kalırken
rüzgâr ilk adımın attı içeri
sesin pencereden esip uzaklaştı

İNSAN YÜREĞİ

Engin bir deniz yüreği insan, alabildiğine berrak
içinde levrek, denizkızı, kaplumbağalar yüzer
dalgası can verir otlara, yıldızlara; güneşle beslenir maviliği
soframıza sunar bereketini, fırtına sırtlarken tekneleri
denizatları kıyıdan kıyıya köpüklerinde koşturur
ara sıra uçan balık uzanır denize dokunan gökyüzüne
yüzünü vurur derya perçinleşmiş sahile
işte insan yüreği böyle, karanlık yanı başka şiire

Engin bir orman yüreği insan, kuşanmış yeşilleri
el elde, tohum tohumda döllenir
bir pençe uzanır böğürtlene, geyik izine
bilemem kaç yıldan beri ismini duymadığım çiçek
bey çiçeğini açar, ölümsüzlüğe meydan okurcasına
ormanın gizli yerinde, tenha yerinde yaşamın
işte insan yüreği böyle, karanlık yanı başka şiire

Berrak bir dağ yüreği insan, tanrıların koltuğu oraya kurulur
soğuk suyunda yıkanır efsun
sütunundan kartal uçar, dağ keçileri yerleşir manşetine
serhat bulut bulut yıldızlara dokunur
ya da kurur yolunda düşen esma, ikbal kalmaz
kasvet çoğalır, kenger kurur, bukle görünmez
yamaçlarında yalnızlığın yuvası, dağ kaplanı ölür kayalarında
işte insan yüreği böyle, karanlık yanı başka şiire

İnsan var ki yavrusunun yuvasından kaçışına düşer
emzirdiği geçmişine kilitlenir
insan var ki duyulmayan bir inziva
hasreti zehirli kuşak, mistikli hikaye, teslimiyetçi sefalet
insan var ki sevdada bereketli kıpırdanış, kahredici burcu
bolluğun iğneli oyası, çarşıda gülen iğfal
İnsanım senin sokağını kim böyle döşer
zambakların renginde, dostluğun parmak izinde
işte insan yüreği böyle, karanlık yanı başka şiire

HÜZÜNLE SAÇINI ÖREN KIZA GÖMÜLDÜM

Hüzünle saçını ören kıza gömüldüm
acısını tarayarak dururdu aynanın karşısında
sesin tohumu sokağa değdiğinde, kırmızıya dokunurdu
gazetede bir türlü eskimeyen bilmeceleri çözerdi
darağacın falına bakan haberleri okurdu

Meğer sevdiği ölmüş yenilerek yılların kum fırtınasında
tabutunun başına birikmiş bizim içimizde
yaşanmayan zaman hiçbir şeyi geri vermez
belki biraz acı çekme, biraz yüreğe sıkılan hıçkırık
onun için ağlarken bile güzeldi kadınlar
Zaman yolculuğumuzda akarsu akıp gider
hüzünle saçını ören kıza gömüldüm

Susar mezarlık, gözyaşını döker arkadaşları
yalnız mezar taşında ölüm tarihi
ölmek o kadar çok anlamsız ki
hep herken girer şarkımıza
bazen delgeçin açtığı delikten de anlamsız
hüzünle saçını ören kıza gömüldüm

De Haarlemse Dichtlijn 2019

Zij zag mij en groette

Café Koops aan de Damstraat, met het meest fotogenieke podium voor dichters die de Bavo als decor willen hebben voor hun optreden. Dit podium wordt geleid door singer/songwriter Mark Werkman. Hij schrijft al vanaf zijn 16e zijn eigen nummers. Via Punk, Electronica, Indiepop, en Americana naar, sinds 2018, Nederlandstalige liedjes. Echte luisterliedjes. Mark maakte indruk op ons open podium en deed mee met ons optreden tijdens het Haarlem Cultuur Festival 2018.

Eerste ronde – 13.15 uur
Opterdende dichters: Koops: Jando , Jim van der Eng, Hans Daalmeijer & Bianca Hazenberg, Harmen Malderik, Ali Şerik, Merik van der Torren, Loes Raymakers, Mirjam Al, Michel Nierop

Mark Werkman

Wijnlokaal Louwtje aan de Lange Veerstraat 11, heeft 32 open wijnen die ze selecteerden met een panel met o.a. Milton Verseput, de sommelier van Olivijn, en Daan Koper van wijnhandel Okhuysen. Louwtje is geen trendy of hippe zaak, wel een prettige ontmoetingsplek voor wijnliefhebbers. En daar is latin- en jazzzangeres Yvonne Weijers onze presentator. En ze brengt haar prachtige en poëtische CD ‘De zon komt op’ mee. Zij was al eerder bij ons te gast en zong ook in Osnabrück waar we in maart op tournee waren. Yvonne is ook stembevrijder. Ze helpt je om jouw eigen unieke stem te vinden. En om te durven die te laten horen. Want wie je zingt ben je zelf.

Derde ronde – 15.35 uur
Opterdende dichters: Wijnbar Louwtje: Michel Nierop, Mirjam Al, Eveline Richter, Harmen Malderik, Jacques Giesbertz, Ali Şerik, Anneruth Wibaut, Hans Daalmeijer & Bianca Hazenberg, Are Meijer.

Yvonne Weijers

Het gedicht van Ali Şerik dat opgenomen is in de bundel:


MOLSHOPEN

Mensen struikelen niet over bergen,
alleen over molshopen.
Confucius

Maar wij waren reuzen
wij struikelden juist over bergen,
dronken rivieren leeg
konden naar de sterren grijpen.
Leerden als kind
dat wij aan de zon onze vingers konden branden.
Zwommen in oceanen, sprongen over wolken
waren gelukkig op aarde,
de nachten waren donker,
de dagen warm, de grond groen.

Tot de mens opdook,
hij zag ons en groette
en begon aan ons te twijfelen.

Toen de mens aan ons begon te twijfelen
verloren wij onze magie, het konijn uit onze hoed verdween,
wij werden kleiner, trager en verloren onze krachten.
Voor alles kwam een verklaring, een antwoord, een straf.
Er kwamen profeten die ons met gebaren aan de kant duwden,
toen besloten wij te zwijgen, werden de wijzen genoemd,
besloten alleen te spreken als wij iets te vertellen hadden
maar ook wij begonnen te struikelen over molshopen.

Dichters Marathon 2019

De man die
zijn been
troost

Midden op het plein slaat een man met een steen
op zijn bovenbeen. Voorbijgangers verzamelen zich
om hem heen, om te zien hoe de spijkerbroek
scheurt en de huid openbarst. Een dunne straal bloed
stroomt op de kasseien, daarna zien ze hoe
de spieren scheuren. De man blijft maar slaan,
de steen hakt nu op zijn bot. Sprakeloos, gefascineerd
wordt er gekeken door steeds meer stervelingen.
De man gaat zitten, staan gaat niet meer.
Hij blijft slaan met de steen die nu helemaal bebloed is.
Een dierlijke lust ontstaat door dit schouwspel,
diep in het vlees van de toeschouwers,
bij het zien van een steniging of als iemand
met een hijskraan wordt ophangen. Lachend
en tandenknarsendbijtend van pijn, blijft de man bonken
op het bot. Een toeschouwer krijgt een stijve,
stopt zijn hand in zijn broek en begint te masturberen.
Uiteindelijk verbrijzelt de man zijn bot. Nu slaat hij
op het laatste stuk vlees dat nog vast zit, eindelijk
lukt het de man om zijn been van zijn lichaam
te scheiden. Opgewonden betasten vrouwen
hun borsten en vagina’s, kijkend naar de man
die zijn been in zijn armen neemt en troost.

Poëzie op het spoor

Muntstuk
in de lucht

Ik leg een tafelkleed op het plein
en leg mijn hart erop.
Een meisje van vijf legt haar neus ernaast.
Een notaris die met zijn hond wandelt,
legt zijn oren naast mijn hart.
Moeder met kind op schoot, in een rode rok,
haar beide blauwe ogen. Jonge man
in joggingbroek, doet zijn armen erbij.
Ambtenaar van middelbare leeftijd, legt zijn glimlach neer.
Studente haar bruine huid. Een tweeling hun
donkerbruine haren. Bejaarde vrouw haar benen.
Een dikke man legt zijn ronde buik ernaast. Er komen
steeds meer mensen met kleine en grote dingen,
handen met vingers, tepels met wenkbrauwen,
tanden met wimpers. Dan neem ik de uiteinden
van de kleed, leg een knoop erin.

In de stof ontstaat een nieuwe schepsel, zuiver
als de schepping. Hij scheurt het kleed, staat op,
kijkt om zich heen, schreeuwt uit alle macht:
Wie koffie wil moet naar rechts, wie thee wenst
naar links. Gooit een muntstuk in de lucht,
Kop is de kogel. Munt is de galg.

Ali Şerik

Tekin Gönenç

Slinger

wanneer ik in jouw ogen kijk
word ik van binnen wat van een oorlog achterblijft

trek ik aan het uiteinde van meren
bekijk de sterren in de wateren

niet ver van mij liggen schepen
in die schepen ben jij
mijn verstand is een slinger
die in het midden draait

wanneer ik in jouw ogen kijk
bekruipt mij de angst uit de kinderjaren om zonder m’n moeder te zijn

Van Nacht Naar Nacht

een geheime hand
maakt de touwen los van de boot

de laatste scheepsbellen luiden voor mij
jullie slapen ’s nachts
alleen mijn stem is te horen

elke keer strekt de twijfelachtige hand zich uit
op de kade van de hoop
ineens vermengt in mij al het water zich met de oceaan

nu ga ik met eindeloze gedachten op expeditie

jullie slapen de hele nacht
ik maak nog een lus
van nacht naar nacht

Uit Karanfil Sesleri, Uitgever Varlık Yayınları
2011, pagina’s 38, 43

Vertaald door: Ali Şerik

Hanneke Verbeek

The scaffolders wife*

darağacının tahtalarını sök
kanla lekelenmemiş
bir yere taşı onları

içinde iri taşları bulunan terk edilmiş tarlalara
yeterince duvarlar örebilecek kadar
ekilmemiş ve iyi olan toprağın üstüne

tahtalardan cam çerçevesi ve kapı kes
bir çatı, bir döşeme, bir mutfak masası
iki sandalye ve bir aşk yatağı

ketenden camı örerim
sen yerleştirirsen penceresine

*Başlık Mark Knopfler’in şarkısından alınmıştır

Çeviren: Ali Şerik

Leo Mesman

Sandalye

Otobüse bindim.
Tıklım tıklım dolu.
Zorla ayakta durmaktayım.
Bir ses oturabileceğimi söylüyor.

Berberde sıramı beklemekteyim.
Kapuçinonun tadı güzel.
Dalıp gitmişim bir dergiye.
Bir ses oturabileceğimi söylüyor.

Hücredeyim.
İki gardiyan boş bir odaya götürüyor beni.
Tam ortada bir sandalye durmakta.
Bir ses oturabileceğimi söylüyor.

Türkçeye çeviren: KAZIM CUMERT & ALİ ŞERİK

Rüyalarımın Ülkesi

          Valeriya Krasovskaya'a

Bir ülke hayal ediyorum
İnsanların kuşlarca özgür olduğu
Ve kimsenin kuş misali kafeslenmediği.

Bir ülke hayal ediyorum
İnsanların haklarına sahip olduğu
Ve hakikatin galip geldiği.

Bir ülke hayalimde yaşatıyorum
Ağaçların yalnız ağaç olduğu
Kuşların yuva yapıp öttüğü.

Türkçeye çeviren: KAZIM CUMERT & ALİ ŞERİK

Kötü insanlar

Filmlerin ve romanların çoğu
Kötü adamlarla doludur genellikle.

Muhtemelen iyi insanlar
(Olmalarına rağmen) daha az ilgimizi çekiyor.

Haydutlar bizi korkutur ve meraklandırır.
Azizlerse ya haset uyandırır yada can sıkarlar.

Buna karşın gerçek yaşamdaki kötü adamlar
Müthiş sıkıcıdırlar genellikle ve halleri kestirilebilinir.

Bunu kurbanlarına sorabilirsiz.
(Tabii hâlâ yaşıyorlarsa.)

Türkçeye çeviren: KAZIM CUMERT & ALİ ŞERİK

Duman

Bir yaz akşamı parkta
Oyun alanında keyif çatan öğrenciler

Kızartılmış et kokusu
Izgaralarda kuzu pirzolası

Üstünde kalın bir duman tabakası Wilhelminapark’ın
Bilinmeyen tanrılara bağışlanma adakları

Türkçeye çeviren: KAZIM CUMERT & ALİ ŞERİK