İki kez göçmüş, İki dilli şair: Ali Şerik. Söyleşen: Atilla İpek 2008

Atilla İpek

Oda Sanat Dergisi. 01 Haz 2008
İki kez göçmüş, İki dilli şair: Ali Şerik
Söyleşen: Atilla İpek

Hollanda’ya geldiğimde devam ettiğim uyum kursunda, bize Utrecht’in Hollanda’nın ortası olduğunu öğretmişlerdi. Hollanda’nın sosyal ve coğrafi yaşamı hakkında ders veren çok sevecen (ne de olsa Brabant’lıydı) bir hocamız vardı. ‘Utrecht’e bayılırım’ derdi, ‘hele hele istasyonuna, havaalanı gibidir, canlıdır, hareketlidir’. Daha sonraları ben de hep aynı şeyleri hissettim Utrecht için.

Hafta içiydi ve iş çıkışı telaşı istasyonda hissediliyordu. Günde yüzellibin kişinin uğrak yeri olan Hollanda’nın bu en büyük istasyonunda çalışanlar, öğrenciler, turistler, gelenler, gidenler birbirleriyle yarışıyorlardı.

Netekim istasyonun üstteki büyük salonunun 15. peronu civarlarında Ali Şerik’le buluştuk.

Birlikte istasyondan çıkıp şehir merkezine doğru yürürken bir yandan da ‘Merhaba? nasılsınız’la başlayan? hızla senli benli olan sohbetimize koyulmuştuk bile.

Ali Şerik, 1962 Divriği doğumlu, ama daha genç gösteriyor. Babası 1966 yılında Hollanda’ya gelmiş ve 1969’ta Ali Şerik’i Hollanda’ya aldırmış. Altı yıl Hollanda’da kalan Ali 13 yaşındayken tekrar Türkiye’ye gönderilmiş. 1975-79 yıllarında üç yıl Sivas’ta, bir yıl da Ankara’da kalan Ali, Ankara yıllarında edebiyata ve şiire ilgi duymaya başlamış. Fakir Baykurt’un ‘Onbinlerce Kağnı’ okuduğu ilk kitaplardan. Onaltı yaşlarında gelişmeye başlayan bu edebiyat tutkusunu Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Aleksandr Puşkinler beslemiş, gaz vermişler.

O yıllardan kendi sitesinde şöyle bahsediliyor:
1974 yaz tatilinin sonunda, bavullar tekrar yerleştirilirken, köylü komşular hediyelik peynir, tarhana, kaymak, bulgur gibi yiyeceklerle doldururken minibüslerine, öğrenir Türkiye’de kalacağını. İşte o zaman anlar tatil giysileri neden bu kadar çok olduğunu.
Başka bir köyde, halasının yanında yerleşir. Burada ne televizyon, ne musluktan akan su, nede futbol sahası vardır. İlk haftaları sevmemiş yeni yurdunu, kendisini tekrar gurbette hissetmis. Üzüntüsünü ve kederini yeni arkadaşları, güvercinler dağıtmış. Tekrar sevmeye başlamış küfürleri, geceleri ışıksız tozlu sokakları, su testilerini, traktörleri, kışın damlardan kar sıyırmasını. Sonra Ankara’ya gider dayısının yanına, orada romanla, öykülerle, hikâyelerle tanışır, şiirle tanışır.

1979 yılında Hollanda’ya ikinci göçü gerçekleşmiş Ali Şerik’in. Hem okumaya hem de çalışmaya başlayan Ali Şerik 1982 yılında okulu bırakmış ve tamamen çalışmaya başlamış.

O yıllarda ilk şiirleri Hollanda’da çıkan İlke ve Sesimiz dergilerinde yayınlanmaya başlamış.

1993 yılında ilk şiir kitabı çalışması kendi olanaklarıyla ‘yarım yamalak’ yayınlanır Ali Şerik’in. O ara Hollandaca şiirler de yazmaya başlar. Utrecht’te çıkan ‘Schrijf’ dergisinde çıkar şiirleri. 1999 yılında ilk Hollandaca şiir kitabı çıkar proje kitabı : ‘De Regenboog’. Onun ardından ikinci şiir proje kitabı gelir “Kleuren uit 2000” 2000’den Renkler.

2001 ve 2006 yılları arasında Amersfoortse Courant gazetesinde haftalık köşe yazıları yazar Ali Şerik.

2005 yılı geldiğinde ilk Türkçe şiir kitabı Broy yayınevinden çıkar: ‘Yalan Kuyusu’. Kırk küsür şiir içeren bu kitabı 2006 yılında ikinci Türçe kitap takip eder:’Sevdanın Yırtılan Yeri’. Bu kitap da Broy yayınevinden çıkar. 2007 yılında yine Broy yayınevinden üçüncü kitabı yayımlanır Ali Şerik’in. Bu kitabta 44 şiire Hollandalı Türk fotoğrafçı Gülağa Kazankaya da 44 adet birbirinden şiirsel fotoğrafıyla katkıda bulunur. Bu son kitap okuyucuyu fotoğraf ve şiirler eşliğinde duygu seline katıp sürüklüyor.

Ali Şerik’le Utrecht’in meşhur ‘eski kanallarının’ kıyısında, kalabalık bir sokakta kanala bakan bir masa bulduk ve hemen çöreklendik. Kitaplarından ve projelerinden bahsettik. Hollanda’da diğer etnik azınlıklar bol bol yazar ve kitap çıkarırken biz Türklerin neden geri kaldığından dert yandık.

Hollanda’da Türkçe yazan yazar ve şairlerin genel yakındığı bir konudan Ali Şerik de muzdarip: Yurt dışında yaşıyor olmak. Türkiye’de tanıtım ve okurla iletişim eksikliği çeken ‘gurbetçi’ yazar ve şairler Hollanda’da daha çok tanınıyorlar ama buradaki okur sayısı maalesef çok az. Derdini, sevincini, aşkını, isyanını Türkçe anlatan birinci ve ikinci kuşak belli bir sayıda yazar ve şair çıkarmışken, Hollanda edebiyatına eser kazandırmış (üçüncü kuşak) Türk yazar ve şair bir elin parmaklarını geçmiyor henüz maalesef.

Ali Şerik’le şiir sohbetimiz Hollanda’daki Türk Edebiyatının sorunları üzerinde bir dertleşmeye dönüştü. Sonra dünyanın dertlerine düştük ki meğer Ali Şerik şu an üzerinde çalıştığı şiir dosyasında da bu konular üzerinde yoğunlaşmış. Gündelik hayatın normallerine dönüşen savaşlar; artık normal karşılar olduğumuz çelişkiler, tezatlar üzerine bizleri düşünmeye ve tekrar hissetmeye yönelten şiirler yazmış Ali Şerik. Kitabın adını da ‘off the record’ fısıldadı. Şu anda kitap ve şiirler üzerinde çalışıyor ve son düzeltmeleri yapıyor. Sanıyorum en kısa zamanda yeni kitabıyla tekrar buluşacak okuruyla. Ali Şerik’le sohbetimiz su gibi akıp gitti. Kalkmalıydık. Utrecht İstasyonunun iş çıkışı kalabalığı geçmişti, şimdi daha bir tenha, daha bir hoştu.

Tekrar buluşmak üzere ayrıldık Ali Şerik’le. Lahey’e giden tren sanki beni beklermiş gibi tehir yapmış ve on dakika once kalkmış olması gerekirken bir dakika sonra kalkacakmış. Trende sakin bir yer bulup oturdum. Aklımda sohbetimizden arda kalan diyaloglarla geçti yolculuk:

Ne zaman Hollandaca yazıyorsun, ne zaman Türkçe?

Özel bir seçim yok. Değişiyor. O gün hangi dil beni daha çok beslemişse, o dilde yazabiliyorum. Duygular ve düşünceler dünyası hangi dille yüreğime, beynime ulaşıyorsa, dizelerde o dille kalemden dökülüyor.

Kendi şiirlerini bir dilden diğerine çeviriyor musun?

Hayır. Kendi şiirini çevirmek daha zor olsa gerek, tekrar yazmak gibi. Tekrar yazıldığında yeni şiir doğuyor, bir çevirmenden daha özgürsün. Ben şiirleri yazdığım dil içinde bırakıyorum.

Etkilendiğin ya da beğendiğin (Türk veya Hollandalı ) şairler kimler?

İsim vermekte zorlanıyorum. Etkilendiğim ve beğendiğim şairler ve şiirler çok. Herkes kendisine yakın olan şairi aramalı ve bulmalı, benliğine ve kalbine neden hitap ettiğini araştırmalı, bakın o zaman sevdiğiniz ve değer verdiğiniz şairler arasında mutlak benimde sevdiğim şairleri bulacaksınız. Örneğin kim sevmez Orhan Veli’yi, Nazım’ı, Can Yücel’i, Enver Gökçe’yi, Ahmet Arif’i, Ataol Behramoğlu’nu, Hasan Hüseyin’i, Gerrit Komrij’i Rutger Kopland’ı, J. Bernlef, Remco Campert’ı saymakla bitmiyor aslında.

Başlangıçta kitaplara ulaşmak, edebiyat üzerinde sohbet edebileceğin dostları bulmak kolay olmasa gerek. Hollanda’da edebiyat ihtiyacını başlangıçta nasıl karşılıyordun? Seni Hollanda’da neler besledi ve şiir ve edebiyattan kopmadın?

Bir zamanlar kitaplara Cumhuriyet Kitap Kulübü aracılığı ile kitaplara ulaştım. Şimdi tatile gittiğimde bavulumun en az yarısı kitap dolu. Ve dergiler ulaşıyor elime. Şiir tartışmalarını özlüyorum, Hollanda’da düzenlenen, azda olsa, edebiyat etkinliklerin hepsine katılama imkânım yok. Bunun için tüm boş zamanı, yorgunluk o gün bedenimi kemirip bitirmediyse, edebiyatla uğraşıyorum. Hayat beni öyle besliyor ki şiir yazmadan edemiyorum. Aslında şiir, düşünen bir insan olarak var olmamı sağlıyor. Anayoldan ayrılıp ara sokaklara girmemi teşvik etmekte.

Edebiyat dışında bir alanda çalışıyorsun. Günlük hayatında şiirin yeri ne? İş arkadaşların senin şairliğine nasıl bakıyor mesela?

Günlük hayatımda şiir beni ayakta tutan, beni yaşamaya zorlayan en önemli yaşam kaynağı. Sanki şiirle nefes alıyorum. Abartmıyorum. Düşünmeyi ve sağduyulu olmayı şiir sayesinde unutmadım. İkimiz birbirimize omuz vermiş, dolaşıyoruz bu ülkede, her zorluğa omuz verircesine. Karım gibi özlemlerime, acılarıma, kederlerime sahip çıkıyor.

Edebiyat bu gün bizim insanların hayatlarında bir ihtiyaç olarak uzaklaştı, bundan dolayı sohbet ve tartışma imkânlarını yaşadığım çevrede yakalama olasılığı sıfır denecek kadar az.

Çevremde kimse şiirlerime ilgilenmiyor, belki böylesi daha iyi.

Köşe yazılarında hangi konuları işliyordun? çevrende ve iş arkadaşlarından nasıl tepkiler alıyordun? Yazdıkların üzerinde seninle konuşmak ya da tartışmak isteyen oluyor muydu?

En güzel tepkiyi oğlumdan aldım, daha doğrusu öğretmeninden. O zaman oğlum ortaokul son sınıftaydı. Kaldığım kente genç bir delikanlı, güpegündüz çarşının merkezinde cinayet kurbanı oldu. Genç yaşta gözlerini yumdu hayata. Makalemde bu konuyu işlemiştim. Ortaokuldaki öğretmen derse başlamadan önce makaleyi okuyup, bu vahim olayı, sohbet havasında çocuklarla işlemiş.
Köşe yazılarımda genelde insanların güncel yaşamlarını ve kente yaşanan sosyal, kültürel ve siyasal çarpıklıkları işliyordum.

Hollandaca şiir kitabı hazırlıkları var mı?

Evet, fakat ne zaman biter bilmiyorum.