Mutluluğun Gülümsemesi’nin yayınlanmasi üzerine Ali Şerik ile söyleşi. Söyleşen: İbrahim Eroğlu. 2008

İbrahim Eroğlu

MUTLULUĞUN GÜLÜMSEMESİ”NİN YAYINLANMASI ÜZERİNE ALİ ŞERİK İLE BİR SÖYLEŞİ

Söyleşen: İbrahim Eroğlu

-Broy Yayınları arasından çıkan ‘Sevdanın Yırtılan Yeri’ ve ‘Yalan Kuyusu’adlı şiir kitaplarınızdan sonra; şimdi de, yine aynı yayınevinden ‘Mutluluğun Gülümsemesi(*)’ adlı bir şiir kitabınız çıktı. Bu vesile ile bize kendinizi tanıtır mısınız?

Sivas’ın Divriği kazasına bağlı küçük bir köyde, bundan 45 yıl önce dünyaya geldim. Yoksulluk bizim oranın insanını genç yaşta gurbete zorlamış. Önce Divriği’deki maden ocağında çalışmışlar, peşinden yolları Ankara, İstanbul’a uzanmış. Buda yetmemiş Almanya’ya, Belçika’ya ve Hollanda’ya kadar ayrılıklarını, acıların, hasretlerini getirmişler.
Bana gelince; gurbete çıkan çocuklar arasında sanırım ilk sırayı almaktayım. Bundan 38 yıl önce Hollanda’ya işçi ailesi olarak geldim. Erken ayrıldım memleketten, toprak daha yeni beslemeye başlamıştı çocuk kimliğimi. Töre ve örflerle yeni tanışmaya başlamıştım ki, ayrıldım ağırbaşlı ve yoksul yaşamdan.
Hollanda’da elektrikle, musluktan akan suyla, televizyonla ve yabancı olma duygusuyla tanıştım. 1975’de dört yıllığına Türkiye’ye geri döndüm. Tekrar tanıştım Anadolu’yla. İlk öykü kitabım olan, Fakir Baykurt’un Onbinlerce Kağnı’sını aldım. Peşinden Nazım Hikmet, Hasan Hüseyin, A. Kadir, Kemal Özer gibi nice şairlerin kitapları izledi. İlk şiirlerimi o yıllarda yazmaya başladım. Şiirler ilk önce Hollanda’da yayınlanan Türkçe dergilerde çıktı, sonra Türkiye’ye sıçradı. Hollandaca şiirlerde yazmaktayım, ‘Schreef’ adlı dergide yayınlanmakta bunlar. Kısacası: şairim, dört çocuk babası ve ekmeğini işçilikle sağlayan biriyim, yanı şair ve işçiyim anlayacağımız.

-Uzun bir süre önce “Regenboog” (Gökkuşağı) adlı bir şiir kitabınızı Hollandaca yayınlamıştınız. O kitapta çeşitli kişilerin anlattığı öyküleri şiirleştirmiştiniz. “Mutluluğun Gülümsemesi”ndeki şiirler, Gülağa Kazankaya’nın fotoğraflarına yazdığınız şiirlerden oluşuyor. Bu bağlamda, bize Ali Şerik’in şiirinin beslendiği kaynaklar hakkında bilgi verir misiniz?

Şiirlerimi besleyen kaynakların başını insan çeker. İnsana olan bağım çocuk yaşta başladı. Yetmişli yılların başında Hollanda’da Türkçe yayın yapan radyo yoktu, babam ve annem Almanya’dan akşamları yarım saat yayın yapan Köln radyosunu dinlerlerdi. Bir akşam vakti Deniz Gezmiş’in idam edildiğini duyunca oturma odasına derin bir sessizlik çöktü ve annem sessiz sessiz ağlamaya başlamıştı. Oysa annem ne Deniz Gezmiş’in hakkında bir şey okumuş ne de mücadelesi hakkında bilgisi vardı. Tek bildiği insandan yana olan tavrıydı. İnsanin insanca yaşama, düşünme, özgür olma hakkına sahip olması için canını vermesiydi.
Bu insan kaynağı sanırım annemin gözyaşlarından bana bulaştı. Bundan dolayı şiirlerimde insan manzarasının, kederi, hüznü, acısı, ve sevinci eksik değil.
Artık yüksek sanayileşmiş toplumlarda tek kültürden söz etmek mümkün değil, yaşadığım kentte bakarsam, doksanı aşkın kültür bir arada yaşamakta. Çok renkli toplum olmasına rağmen, özgür düşünce bakımdan rengini yitiren bir toplum da olmaya başladı. Sanayiye hizmet etmeyen tüm düşüncelerin muslukları da kırılmak üzere. Aynı anda bu kültüler üzerinde yoğun bir asimilasyon saldırısı var. İnsan burada manevi baskının içinde, kimi buna karşı mücadele etmekte, kimi de teslim olmakta. Benim işim o duyguları, düşünceleri, rüyaları, vatan hasretini, sınıf mücadelesini dile getirmek. İnsanlar ve ülkeler arasındaki sınırları kırmaya çabası deyin.

-“Mutluluğun Gülümsemesi” okura “Mutluluğun resmi”ni çağrıştırıyor. “Her Adım Gençlik”başlıklı şiirinizi; “ah bir de dönüp baksa hayranına, bırakın şiiri, bir de roman okusa” dizesiyle noktalıyorsunuz. Sözcüklerle mutluluğun resmini mi yapıyorsunuz?

Mutluluğun resmin yapmak sanırım mümkün değil, kuşkusuz hepimizin mutluluğun tanığı olmuşuzdur ve sürekli oluyoruz da. Fakat düşünen insan için mutluluğun uzunluğu gittikçe kısalıyor. Evin içinde yüreğiniz gülerken, televizyonda ya da gazetede okuduğunuz bir haber karabasan gibi çöker yüreğinize. Dışarı çıkarsınız sakın bir gezinti için, etrafınızda koşan, stresli, tedirgin, bunalımlı, namlunun ağzındaymış gibi insanlarla karşılaşırsınız. İnsanlarla sohbet etmeye kalkarsanız, konuşulan konu; para, içki, borsa, kadın kız ayakları gibi konular yolunuzu keser. Bunun yanında Hollanda’da yabancı olmamın ezikliği, Hollanda devleti ve medyanın yabancı düşmanlığın körükleyen politikasında mutluluğun resmini ve şiirini yazmak pek mümkün de değil. Bu gün Hollanda’da yabancı düşmanlığı, burada bizim gibi yaşayan yabancıların arasında da çoğalmakta. Türkler Fazlı’ları hor görmekte, Fazlı’lar Suriname’ları horlamakta, İran’dan gelen Afrikalıya biraz düşman. Hollandalı da bu topraklar içinde yaşayan her yabancıya biraz önyargılı ve kuşkuyla bakmakta. Buna rağmen mutluluğun insanların birliğinde ve kardeşliğinde yattığında hâlâ inanmaktayım, ıssız bir adada yaşamayı her zaman ret ettim.

-BOP çerçevesinde 22 ülkenin sınırlarının yeniden çizileceği artık bir sır değil. Dört yanı hüzünle çevrili ülkemiz ‘sınırları değiştirilecek 22 ülke’ arasında yer alıyor. Siz, bir ozan duyarlılığıyla “mayınları ilk önce içimize gömer savaş” hatırlatmasını yaptıktan sonra “Herkesin bir teknesi olmalı koca okyanusta batırmak için” diyor ve başka bir şiirinizde ekliyorsunuz: “Barış Elbet Mümkün”
“Yeni bir Haçlı Seferi”nden söz edenler; “3. Dünya Savaşı”kavramını telaffuz etmeye başladılar bile. Buna rağmen, barış ‘hâlâ’ mümkün mü?

Barış elbet mümkün. Şunu da unutmamak gerek; barışında bir mücadelesi ve savaşı var ve olmalıda. Bugün dünya yeni bir sermaye saldırısını içinde, bu saldırı içinde duyarlı bireyleri örgütsel hayattan koparma çalışması hızlı bir tempoda gelişmekte.
Bu gün Hollanda ordusu Afganistan’da aktif ve orada Hollanda sermayenin temsilciğini yapmakta. Taliban’la savaş adı altında Amerika’yla pastayı bölüşme çabası her gün daha da netleşiyor. Filistin sorunu, Irak sorunu ve kendi yaşamımızın bir parçası olan Kürt sorunları çözmedikçe barış uzakta olacak kuşkusuz. Savaşı ret etmek ve barışa evet demek yine kitlelerin elinde. Artık sınırlar daha çok insanların kafaların içinde yaşamakta. Ülkeler arasında işçiler, memurlar ve emekçiler aynı barışın mücadelesini vermedikleri takdirde savaşın dumanları eksik olmayacak okuduğumuz haberlerde. Aynı anda dünyadaki sol hareket kendisini yenilemeli ve ‘3. Dünya Savaşı’ kavramını telaffuz edenlere karşı yeni bir gövde oluşturmaları gerekli. Savaşın ortasında olmamıza rağmen, son olarak şunu söylemek isterim; nerede umudunu yitirmeyen insan varda, orada barış hâlâ mümkün. Bunu yapabilmek için rahat, güvenilir, sıcak, rizikosuz yaşamımızı ara sıra bir kenara yitmeye hazır mıyız?

(*)Mutluluğun Gülümsemesi, Ali Şerik, Broy Yayınları, şiir, 93 sayfa